Günümüzde çok sayıda ülkenin benzinli/dizel araçlara yönelik kısıtlama kararı aldığını veya bu araçların kullanımının tamamen yasaklaması için zaman çizelgesi oluşturduğunu görüyoruz. Tabi bu adımların arkasında yatan ana unsur karbon emisyonu. Özellikle son 10 yıl içinde adını sıkça anar hale geldiğimiz karbon emisyonunu azaltmak ve iklim değişikliğini hiç değilse yavaşlatmak için alternatif enerji kaynaklarına geçmeye yönelik çalışmalar da yürütülüyor. Uzay ve havacılık alanında çalışmalar yürüten bağımsız kuruluş Aerospace'e göre ise karbon emisyonuna yönelik düzenlemeler hazırlanırken çok önemli bir konu henüz ele alınmış değil: roketler.
Aerospace'de üst düzey proje mühendisi olarak görev yapan ve roketlerin atmosfere olan etkilerini inceleyen Martin Ross, roket fırlatma operasyonlarının ardından roket yükseldiği müddetçe onu takip etmenin ve roketin arkasında bıraktığı kimyasal bileşenleri incelemenin önemine dikkat çekiyor. Ross'un ifadelerine göre roketin arkasından gelen is tabakasında alümina isimli kimyasal madde ve siyah karbon bulunuyor. Bu iki madde stratosfer tabakası boyunca, yeryüzünden yaklaşık 10km-50km arası yükseklikte, yayılarak bu tabakada zaman içinde birikiyor. Araştırmalar ise stratosferde biriken kimyasal maddelerin; ultraviyole ışınlarına karşı Dünya'yı koruyan büyük bir kalkan görevi üstelenen ozon tabakasına zarar verdiğini gösteriyor.
Kimyasallar birikerek tabaka haline geliyor
Ozon tabakasına verilen zararın yüzde kaçının fırlatılan roketlerle ortaya çıkan kimyasal maddelerden kaynaklandığı net olarak bilinmiyor zira bu alanda araştırmalar oldukça kısıtlı ve büyük bir kısmı sadece laboratuvarlarda modelleme deneyleri şeklinde gerçekleştiriliyor. Bununla birlikte Ross, siyah karbonun üç ile beş yıl boyunca stratosferde tutunabildiğini belirtiyor. Bu süre boyunca siyah karbonlar, Dünya'ya gelen güneş ışınlarını emerek gezegenin üzerinde adeta siyah ince bir şemsiye gibi yer ediniyor. Bu durum atmosferin kalmasını sağlayacağından ilk başta iyi gibi görünse de uzmanlar bu durumun dengeleri değiştireceğini ve bir süre sonra stratosferde biriken güneş ışınlarının yeryüzündeki sıcaklığı artıracağını düşünüyor.
Martin Ross ve meslektaşı Jim Vedda karamsar bir tablo ortaya koysa da ikili, şu an için çok ciddi bir tehlikenin mevcut olmadığının da altını çiziyor zira günümüzde roket fırlatma operasyonlarının sayısı ozon tabakasında ciddi tahribatlar yaratacak seviyeye gelmiş değil. Buna karşılık yeniden kullanılabilir roket teknolojisiyle fırlatma maliyetleri düştüğü için önümüzdeki yıllarda endişe verici durumlar ortaya çıkabilir. Ayrıca SpaceX ve United Launch Alliance gibi şirketlerin roketlere daha fazla itme gücü sağlamak için katı roket güçlendirici ve sıvı kerosen gibi maddeleri kullanmaları ile daha fazla siyah karbon salınımının ortaya çıktığı biliniyor. Bu iki şirket de ilerleyen yıllarda operasyon sayıları artırmayı planlıyor. Yani birkaç yıl sonra stratosferde çok daha yüksek oranlarda siyah karbon biriktiğini görmek şaşırtıcı olmayacak.
Martin Ross ve Jim Vedda'nın önerisi ise roketlerin neden olduğu/olabileceği zararın ciddi bir şekilde ele alınması. Araştırmacılar, laboratuvar ortamından çıkıp roketlerin verdiği gerçek zararın tespit edilebilmesi için farklı araştırmalar yapılması gerektiği düşüncesinde. Bunun içinse öncelikle meselenin uluslararası kuruluşlar tarafından incelenmesi ve dünya genelinde bu alanda yapılan araştırmaların artması gerekiyor. İkinci adım olarak ise yasal düzenlemelerle standartların oluşturulabileceği belirtiliyor.
Bu haberi, mobil uygulamamızı kullanarak indirip,istediğiniz zaman (çevrim dışı bile) okuyabilirsiniz:
Bana çok korkutucu geliyor bunlar.