Herkese merhaba, ben Burak ŞOLT bu videomuzda sizlerle beraber aslında 2013 yılından bu yana tanıyor olduğumuz LG G2’nin günümüze dek durumunu ele alıp, günümüz koşullarında hala alınabilir bir telefon olup olmadığını tartışacağız.
G2, Koreli üretici LG’nin Optimus G serisinden sonra, daha lansmanındaki “Senden öğreniyorum” sloganıyla piyasadaki kararlılığını en ciddi biçimde ortaya koyan, çıktığı dönemde donanımına kıyasla agresif fiyatlandırmasıyla ülkemiz ve dünyada hayli ilgi gören bir model oldu. Öyle ki çıtanın G2 ile hayli yukarı taşınması, serinin bir sonraki üyesi G3 hakkında kullanıcılarda büyük bir beklenti oluşturdu, ancak beklentilerin büyük bir kısmı karşılansa da bir G2 kullanıcısı için G3’e terfi etmeye yeterli değildi açıkcası.
Qualcomm’un son bir seneye kadar istikrarlı ilerleyişini başlatan Snapdragon 800’ü G2 ile ilk defa global ölçekli bir telefonda görmüştük. Full HD’ye geçiş sürecinde amiral gemisi telefonların isteneni verememesi, arayüzde dahi bazı hıçkırmaların yaşanması, uygulamaların darboğaz yaşaması derken bu yongasetine olan talep ciddi şekilde artmıştı. G2’nin başarısının en büyük sebeplerinden biri de buydu aslında.
Günümüze değin ufak bir özetten sonra şimdi ürünümüzün kutusunu açıp incelemeye başlayalım.
Çoğu üreticiden görmeye alışık olduğumuz geri dönüşümlü beyaz bir kutuyla geliyor LG G2. Kutunun içerisinden ilk etapta telefonun kendisi çıkıyor. Ardından 1.2M metrelik USB kablosu ve 1.8 amperlik hızlı şarj aleti çıkıyor. Telefonu sıfırdan %100’e şarj etmek ise yaklaşık 1 saat 40 dakika sürüyor ki hızlı şarjıyla öne çıkan Galaxy S6’nın sadece 20 dakika gerisinde, 2013 yılının Eylül ayında çıkmış bir telefon için gayet iyi.
Diğer bir içerik ise Quadbeats 2 kulaklık. Metal housingleri ile görünümü güçlü tutulan kulaklık tatminkar. Bas tonları yeterli, fazlası değil ancak vokal ve mid’lerde başarılı, berrak bir ses sunuyor. Çoğunlukla bass ağırlıklı parçalar dinleyen biri değilseniz muhtemelen başka bir kulaklık alma ihtiyacı duymayacaksınız.
Quadbeats 2, kablosu üzerinde ses ayarı ve çağrı yanıtlama kontrolcüsünü barındırıyor. Çağrı yanıtlama butonu ayrıca tek tık çağrı yanıtlayıp müzik durdurabiliyor, çift tık ile bir sonraki müziğe, üç tık ile de bir önceki müziğe geçişi sağlıyor. Kontrolcü üzerinde aynı zamanda kaliteli bir mikrofona yer verilmiş.
Kutu ve içeriğinden sonra telefona geçme vakti.
G2’yi tasarımsal açıdan değerlendirecek olursak eğer en baştan şık durduğunu söylemekte fayda var. Bu ilk izlenimi oluşturan en büyük faktör aslında %76.1’lik ekran-kasa oranında yatıyor. Çerçevelerin mümkün olduğunca ince tutulduğu telefonda LG logosu alt kısımda konumlandırılmış, gri renkli ahize dışında dikkat dağıtacak herhangi bir öğeye yer verilmemiş.
G2’nin önyüzünü G3 ve G4 ile karşılaştırdığımızda şahsen bazı açılardan geriye gidiş olduğu kanısındayım. G2’de ince çerçevelere alışmıştık ancak G3’te ekran-kasa oranı %75.3’e, G4’te ise bu oran %72.5 seviyesine gerilemiş, çerçeveler kalınlaşmış. Özellikle de G4’te alt ve üstte bırakılan boşluklar anlam veremediğim şekilde artmış. Kısacası G2, serinin ilk üyesi olmasına rağmen ekran-kasa oranı anlamında serisinde liderliği sürdürüyor.
Telefonun arka yüzüne geldiğimizde ise karbon fiber görünümünde plastiği görüyoruz, kapalı alanlarda pek belli olmasa da güneş ve yoğun ışık altında doku kendini belli ediyor, özellikle de siyah renkli G2 için geçerli olduğunu söyleyebilirim, görünüm anlamında gayet hoş.
Verdiği hissiyata gelecek olursak eğer cihazın tümünde plastik malzemenin hakim olduğunu belirtmekte fayda var zira metal gibi görünen parlak şeritler sizi aldatmasın, aslında plastikten imal edilmişler, işin güzel yanı ise plastik olmalarına rağmen uzun süre kullanımda dahi soyulmuyorlar. Tutuş deneyimi anlamında da premium bir his vermiyor belki ama elde tutması kolay, fit yapısı ve karbon fiber görünümlü kasasıyla üzmediğini rahatlıkla söyleyebilirim.
LG’nin gayet başarılı ve alışması kolay inovasyonu akıllı butonlara değinmeden geçmek olmaz. Normalde telefonun sağ ve solunda bulunan butonlar Akıllı buton adı alarak hemen kameranın altına konumlandırılmışlar, ekran çerçevelerinin ince tutulabilmesinin destekçilerinden biri de bu aslına bakarsanız. Kenarlarda görebileceğiniz tek şey ise sim-kart yuvası oluyor.
Şimdi LG G2’yi donanım tarafında seneler sonra tekrar inceleyelim.
Dört adet 2.26Ghz’e kadar çıkabilen Krait 400 çekirdeğinden oluşan Snapdragon 800 yongasetine yine Qualcomm’un çıkış sloganı olarak Full HD’yi desteklediği önemle vurgulanan Adreno 330 grafik birimi eşlik ediyor. Aynı yongasetini kullanan diğer telefonlardan işlemci tarafında 100Mhz hızlı çalıştığını da belirtelim, bu da günlük kullanımda artısı görülmese de sentetik performans testi yazılımlarında ufak farklarla öne çıkmasını sağlıyor.
Arayüz, uygulama, internet ve oyun performansı açısından hala günümüzün güçlü rekabetçilerinden biri olduğunu söylemek yanlış olmaz zira özellikle de özelleştirilmiş arayüzünde sunduğu performans, G2’nin çıktığı dönemde kullanıcıların Full HD adaptasyon sürecinde kullandıkları amiral gemisi telefonlardan hissedilir derecede daha iyi.
Günümüz amiral gemileri ve gelen güncellemelerle beraber arayüz ve internette sörf performansını G serisinin en yeni üyesi G4 ile karşılaştırdığımızda dahi aşağı kalmadığını görmek mümkün.
Bu yongasetinin tek eksi yani ise Thermal Throttling yani ısıya bağlı hız düşüşü. Günlük kullanım senaryoları, internette sörf gibi kullanımlarda herhangi bir performans kaybı yaşamayan telefonun sadece ılıdığını hissediyorsunuz ama oyun gibi yüksek donanım ihtiyacı duyan uygulamalarda hayli ısınıyor, yongaseti de kendini korumak adına çekirdek hızlarını düşürüyor, performansa etkisi ise oyunlarda kare atlaması şeklinde yansıyor.
Kare atlamalarını Real Racing 3 gibi ağır grafikli oyunlarda, yüksek ekran ışığıyla beraber oyun maratonunun 15. dakikalarına doğru görmek mümkün. Küçük çaplı oyunlarda ise kare atlamasına rastlamak güç.
Qualcomm’un belki de sonunu getirecek bu sıkıntı günümüzde Snapdragon 810 ile seviye atlamış halde devam etmekte, G2’deki ise bunun ayak sesleriydi. G2 çekirdek hızlarını düşürse dahi telefonun en yüksek ısılara ulaştığı hem şarj edip hem de oyun oynandığı durumlarda ısı yüzünden ekranını sarartan kullanıcılar mevcut ama eski bir G2 kullanıcısı olarak, iki sene boyunca sıkı bir mobil oyuncu olmasam da böyle bir problemle karşılaşmadım.
2GB RAM ve 16/32GB depolama kapasitesiyle gelen telefonun belki de en büyük eksisi SD kart yuvasının olmayışı. Telefonunu her yönüyle aktif olarak kullanan kullanıcılar için G2’nin 16GB versiyonu, telefonun en büyük darboğazını oluşturuyor. Yüksek grafikli 1-2 oyun, günlük uygulamalar, yüksek çözünürlüklü fotoğraf ve video, bir de sevdiğiniz şarkılardan oluşan bir çalma listesi derken kullanıcıya sunulan yaklaşık 11GB’dan geriye bir şey kaldığı söylenemez. Bu yüzden, fiyatları da hayli düşmüşken, G2’nin 32GB’lığı tek seçiminiz olmalı, 32GB’lık versiyonda ise yaklaşık 25GB kullanıcı kullanımına sunulmuş.
LG’nin G2 ile yaptığı diğer bir atılım da ekran tarafında olmuştu. 5.2 inç boyutundaki True HD IPS ekranda Full HD çözünürlük sunan telefon 442 piksel yoğunluğuna sahip. Ekranı saran tümseksiz çerçeveleri hayli ince, öyle ki siyah G2’nin önyüzünün tamamen ekrandan oluştuğu izlenimini veriyor. True HD IPS ekranın sunduğu renkler ise gayet doygun ve doğru. Telefonunda anime izleyen, yazı ve çizgi roman okuyan biri olarak zevk aldığımı belirtmeliyim, siyahlar ise AMOLED ekranlar kadar olmasa da başarılı.
Son olarak, 5.2 inç boyutundaki ekrana rağmen ekran-kasa oranının yüksek tutulmasının ekranın üst kısımlarına ulaşmayı kolaylaştırdığını ekleyelim.
Kamera tarafına gelindiğinde ise çekim esnasındaki sarsıntıları x ve y ekseninde hareket ederek dengeleyen optik imaj sabitlemeli, 1080p 60 kare/saniye video çekim kabiliyetine sahip beyaz flaşlı 13MP çözünürlüğünde arka ve 1080p 30 kare/saniye video çekim yapabilen 2.1MP çözünürlüğünde özçekim kamerası bizleri karşılıyor.
G2, dönemindeki ve günümüzdeki çoğu amiral gemisi telefonda olduğu gibi ışığın iyi olduğu ortamlarda arka ve ön kamerasıyla oldukça iyi sonuçlara imza atabiliyor ancak ortam ışığındaki en ufak azalma dahi çekim kalitesini hayli etkileyebiliyor.
Ses performansı G2 lansmanında önemle vurgulanan detaylardan biriyidi. 24-bit 192 kHz Hi-Fi Flac ve Waw desteğine sahip telefonun beraberinde gelen Quadbeats 2 ile gayet berrak bir ses almak mümkün, orkestral müziklerde arkaplanda kalan enstrüman ve sesleri ayırt edebildiğimi belirtmeliyim, vokaller de gayet iyi ancak tok seslerde istediğim kadar vurucu değil. En nihayetinde kutudan çıkabilecek, genel anlamda başarılı bir kulaklık ama bass ağırlıklı parçalar dinleyen müzik tutkunları için elbette yeterli gelmeyecektir.
Telefonun altında bulunan hoparlöre de değinmek gerek zira aşağıda iki hazne ile karşılaşıyoruz. Görünüm sizi aldatmasın, bunlardan sağdaki hoparlör, soldaki ise mikrofon.
Hoparlör, ses deneyimi olarak kulaklıkla benzer bir tablo çiziyor, detaylar hissedilebiliyor, berrak bir ses var ama tok ve vurucu tonlar her ne kadar telefon hoparlörü de olsa en azından “ben de varım” diyebilmeliydi diye düşünüyorum.
Telefonun üzerindeki mikrofon ise aslına bakarsanız iyi bir kayıt kalitesine sahip ancak telefonun üzerinde gelen ses kayıt uygulaması hiç beklemediğim kadar kötü. Gürültü engelleme varsayılan olarak açık konumda ve nedense gürültü olmayan ortamlardaki sesi dahi bozuyor. Bu yüzden, Google Play’den kayıpsız ses kaydına izin veren ses kayıt uygulamalarını kullanmanızı tavsiye ederim, bu şekilde mikrofonun potansiyelinden yararlanabilirsiniz.
Sesten bahsetmişken ahize sesinden de bahsedelim. G2, Jelly Bean sürümündeyken hayli yüksek bir ahize sesine sahipti, öyle ki hemen yanınızdaki konuşmanızı duyabiliyordu ancak KitKat ile bu sorun düzeltildi, ahize sesi ideal seviyeye getirildi ancak başından beri süregelen bir sorun devam etmekte, o da telefonun şebeke çekim gücü. G2, şebeke çekim gücü rakiplerine kıyasla biraz zayıf bşr telefon, bu yüzden de özellikle de telefonun iyi çekmediği yerlerde ufak kopmalar, sesin boğuk gelmesi gibi problemler yaşanabiliyor.
Peki bu telefona nasıl bir batarya güç veriyor? Batarya, telefonun arka kısmını mümkün olduğunca doldurmaya odaklı Sio+ teknolojisiyle geliştirilmiş. Bu teknoloji özetlemek gerekirse eğimlerden oluşabilecek tüm boşluğu doldurup batarya kapasitesini arttırmaya yönelik bir teknoloji. Çıkarılamayan, kablosuz şarj desteklemeyen bataryanın performansının ise dönemi ve günümüz amiral gemileri arasında bile hala sıralamanın üst kademelerine oynadığını söyleyebilirim.
Kutusundan Jelly Bean ile çıktığı dönemde gün içerisinde hücresel veri açık olarak oyun haricindeki yoğun kullanım ile 6 saate yakın ekran süresi elde edilebiliyordu ancak KitKat ve sonrasında enerji verimliliği adına vaatlerini tutturamayan Lollipop ile bu süre bir miktar geriledi. Hücresel veri ve Wi-fi kullanımı olmak üzere sosyal ortam takibi, mail takibi, yarım saat kadar görüşme ve yaklaşık 2 saat çevrimiçi ve çevrim dışı Spotify ile 5 saat ekran süresinin G2 için şaşırtıcı olmadığını söyleyebilirim, günü kurtarmak için gayet yeterli.
1000-1100TL’ye, hatta bazı kampanyalar ile 1000TL altına G2 temin edilebiliyor, peki bu fiyat aralığında başka hangi telefonlar var? Şimdi ufak karşılaştırmalar ve tablolarla beraber benzer fiyatta seçenek olabilecek telefonlara bakalım. 1100TL civarındaki 16GB’lık ZenFone 2. 1200TL fiyatıyla HTC Desire 820. 1100TL civarı fiyatıyla Lenovo Z2. 1100TL civarı fiyatıyla Samsung Galaxy A5. 1100TL fiyatıyla Sony Xperia M4 Aqua. 1100TL civarı fiyatıyla General Mobile Discovery Elite. 1200TL civarı fiyatıyla LG G4 Beat. 1200TL civarı fiyatıyla Sony Xperia C4. 1000TL civarı fiyatıyla Sony Xperia T3. 1200TL civarı fiyatıyla HTC Desire 816.
Toparlamak gerekirse eğer G2, 32GB’lık sürümünün 1000-1100TL’ye alınabildiği şu sıralarda alınabilecek F/P oranı yüksek hem güçlü hem de güncel bir telefon. Her ne kadar Android M güncellemesini almayacağına dair söylentiler dolaşsa da bu haliyle bile tatminkar.
Bu videomuzda sizlerle beraber LG G2’ye seneler sonra tekrar göz atıp incelemiş olduk, bir sonraki videomuzda görüşmek üzere hoşçakalın.