Uygulama ile Aç

Elektrikli otomobil mitleri: Çevreciliği yalan mı? Bataryalar hemen ölür mü? Gelecek hidrojende mi?

Elektrikli otomobillerin hızla yaygınlaştığı günümüzde, elektrikli araçlarla ilgili birçok tartışma yaşanıyor. Birçoğu hatalı olan ve sık sık tekrar edilen söylemleri ele alan bir rehber hazırladık.

Elektrikli otomobillerin hızla yaygınlaştığı günümüzde, elektrikli araçlarla ilgili kimi haklı kimi haksız birçok tartışma yapılıyor. Birçoğu hurafe seviyesinde olan ve sık sık tekrar edilen söylemleri tek tek ele alan bir rehber hazırladık.

Mit 1: Elektrikli araçların çevreciliği yalandır, elektrik fosil yakıtlardan elde edildiği için en az içten yanmalı araçlar kadar çevreye zarar verir

Elektrikli otomobillerin fosil yakıtlı araçlar kadar çevreye zarar verdiği yanlış bir inanış. Avrupa ülkelerini kapsayan bir araştırmaya göre elektrikli araçların ömrü boyunca gerçekleştirdiği karbon emisyonunun (batarya üretimi dahil) içten yanmalı araçlara göre %63 daha az olduğu bulunmuş. Hatta İsveç gibi temiz elektrik üretiminin yüksek olduğu yerlerde bu rakam %80’e kadar ulaşıyor. ABD’deki başka bir araştırmada da benzer sonuçlar bulunmuş. Günden güne yenilenebilir enerji kullanımının arttığını düşünürsek aradaki farkın daha da açılacağını kestirmek zor değil.

Batarya üretimi her ne kadar yoğun enerji, hammadde ve su kullanımına ihtiyaç duysa da bu konuda da birçok gelişme var. Daha az su kullanan lityum madenciliği, batarya geri dönüşümü konusunda yapılan yatırımlar ve teknolojik gelişmeler madencilik faaliyetlerinin azalmasını sağlayacak. Petrolü ise geri dönüştürmek mümkün değil. Aracın kullanıldığı her saniye petrol yanarak atmosfere karışıyor. Lityum bataryalar ise bir kere üretildiğinde onlarca sene kullanılıyor. Dolayısıyla ikisini kıyaslamak doğru değil. Üstelik arabalarda ömrünü tamamlayan bataryalar hala bol miktarda enerji içerdiği için sabit depolama olarak yıllarca kullanılabilir.

Mit 2: Elektrikli araçların batarya ömrü çok kısa, piller 3-4 senede çöp olur

Elektrikli araçların bataryaları, gelişen teknoloji, batarya soğutma sistemleri ve bataryaların şarj döngüsünün cep telefonu ve laptop pillerinin aksine çok daha az olması sebebiyle çok daha uzun ömürlüdür. Bir cep telefonunun bataryası hemen her gün doldur boşalt yaparken otomobillerde ortalama haftada bir bataryalar doldur boşalt yapılır. Bilindiği üzere bataryaların belirli bir şarj döngüsü ömrü var. Türkiye ve Avrupa verilerine baktığımızda bir otomobilin günde ortalama 35-40 km yol yaptığını görüyoruz. Bu rakamlara göre 400-500 km menzile sahip bir aracın bataryası ortalama 10-12 günde bir tam şarj deşarj döngüsü yapmış oluyor. Üstüne üstlük otomobillerin bataryalarında üstte ve altta pay bırakılarak derin şarj deşarj yapılmasının önüne geçilir ki batarya aşınması açısından çok önemlidir. Tabi bataryalardaki termal sistemler de aşırı ısınmayı engelleyerek batarya ömrünü uzatır. Mobil cihazlarda ise pil soğutma sistemleri bulunmuyor. Bütün bunlar birleşince elektrikli otomobil bataryaları ceplerimizdeki telefonların pillerinden çok daha uzun ömürlü hale geliyor.

Yapılan bir araştırmada 6000 araçtan alınan gerçek kullanım verilerine göre yıllık %2,3’lük bir batarya ömrü kaybı gözlemlenmiş. Bu bilgiye göre 10 sene sonunda %75-80’lik bir batarya ömrünün korunuyor olacağı anlaşılıyor. Üstelik bu veriler eski, küçük hacimli, soğutma sistemi olmayan bataryaya sahip elektrikli araçları da içeriyor. Bu noktada unutulmaması gereken bir bilgi: küçük batarya = fazla şarj döngüsü = kısa ömür. Yeni elektrikli araçların bataryaları çok daha büyük ve soğutma sistemleri de olduğundan batarya ömürleri çok daha fazla oluyor.

Yine başka bir araştırmada farklı araçların kullanıma göre menzil düşüşlerine bakılmış. Aracına göre değişmekle beraber 160 bin km sonunda ortalama %10-20 arası batarya ömründe azalma gözlemlenmiş. Yine Tesla’nın iddiasıyla kendi arabalarından elde ettikleri verilere göre 320 bin km’de ortalama batarya ömrü %88 olmuş.

Mit 3: Elektrikli araçlar gereksiz yere şişiriliyor, geçici bir heves sadece. Hidrojen yakıt hücreli araçlar gelecekte piyasayı domine edecek

Yıllar önce gelecekte içten yanmalı araçların yerini hangi teknoloji alacak diye bir tartışma yapılıyordu. En önemli iki aday hidrojen ve elektrikli araçlardı. Ancak günümüzde bu tartışmanın kazananının kim olduğu gayet açık. Elektrikli otomobiller hızla yaygınlaşırken hidrojenli araçlar sınırlı sayıda üretim ve deneysel birkaç araçtan öteye gidemedi. Peki neden hidrojenli araçlar yarışı kaybetti?

Hidrojen üretimiyle başlayalım. Hidrojeni temiz olarak elektroliz yoluyla elde edebiliyoruz. Diğer kirli hidrojen üretme süreçlerini hariç tutuyorum. Elektrik üretiminden tekerleğe giden süreçte bütün kayıpları göz önüne alırsak elektrikli araçların verimi %77 düzeyinde. Hidrojen yakıt hücreli araçların ise verimi %33. Arada devasa bir verim farkı var. Bir tarafta elektrik üretilip iletim hatlarıyla taşınarak doğrudan batarya şarj ediliyor. Diğer tarafta elektrikten elektroliz yoluyla hidrojen üretilip (kayıp) daha sonra bu gaz sıkıştırılarak (kayıp) taşınıyor (kayıp). Sonra aracın deposuna doldurulup yakıt hücresiyle tekrar elektriğe çevriliyor (kayıp). Tamamen verimsiz bir süreç söz konusu. Üstelik oldukça maliyetli olan hidrojen üretim, dağıtım, dolum altyapısı kurmak gerekli. Elektrik altyapısı ise zaten mevcut; her yere kolayca şarj istasyonu kurmak mümkün. Garajı veya otoparkı olan herkesin evinde kolaylıkla arabasını şarj etmesi mümkün. Bu sebeple hidrojenli araçlar elektrikli araçlarla rekabet edemedi.

Hidrojenin tek avantajı benzin doldurur gibi çabucak aracın deposunu doldurabilmek. Ancak gelişen batarya teknolojileriyle şarj hızları da gitgide artıyor, gelecekte 10-15 dakikada bataryaları şarj edebilmek mümkün hale gelecek. Dolayısıyla bu avantajın da çok bir anlamı kalmayacak. Yine de hidrojenin deniz taşımacılığı, havacılık, uzun vadeli enerji depolama, sanayide yakıt olarak kullanım alanları olacak. Ama kara taşıtlarında bir geleceği yok gibi görünüyor.

Ayrıca bkz.

BYD inanılmaz büyüyor

Mit 4: Elektrikli araçların menzili yetersiz, şarj etmek için saatlerce beklemek gerekiyor

Bundan 5-6 sene öncesine kadar bu iddia doğruydu, ancak günümüzde doğruluğunu yitirmiş vaziyette. Piyasada 400-500 km menzilli birçok araç var hatta 600-700 km menzilli araçlar dahi piyasaya girmiş vaziyette. Otoyol hızlarında tabi bu menziller düşse de gayet yeterli seviyeye gelmiş durumda. Satılan otomobillerin hemen hepsi yarım saatte %80 şarja ulaşabiliyor. Gelecekte bu süre 10-15 dakikalara düşecek. Saatlerce beklemek gibi bir durum söz konusu değil. Hızlı şarj istasyonları da gitgide yaygınlaşıyor. Örneğin ülkemizde sene başından bu yana şarj istasyonu sayısı 1719’dan 3790’a çıkmış durumda.

Mit 5: Elektrikli araçların menzili kışın yarıya düşer

Bu iddia -15°C gibi çok soğuk havalar dışında doğru değil. Elektrikli araçların menzili karmaşık bir konu. Elektrik motorları çok verimli makineler oldukları için sürüş koşullarındaki değişiklikler çok daha görünür hale geliyor. Kış şartları sadece elektrikli araçlar için değil içten yanmalı araçlar için de menzili düşürücü bir etken. Ancak içten yanmalı motorlar verimsiz olduklarından dolayı ürettikleri ısı kabini ısıtmada kullanılabiliyor, dolayısıyla ekstradan kabini ısıtmak için enerji harcamak gerekmiyor. Bu nedenle menzil kaybı o kadar yüksek olmuyor.

Ortalama olarak hava sıcaklığı 5-10°C arasında iken elektrikli otomobil menzillerinde normale göre %20-25 civarı kayıp oluşuyor. -10°C'lere inildiğinde ise kayıp %40’lara kadar ulaşılıyor. Bu arada kışın menzilin düşmesinin tek sebebi kabin ısıtma değil. Bataryalar da soğuk havada performans kaybediyor, dolayısıyla bataryanın da ısıtılması gerekiyor. Bunun dışında lastiklerin de soğuk havalarda performans kaybetmeleri söz konusu. Son olarak soğuk hava, sıcak havaya göre daha yoğun olduğundan dolayı artan hava sürtünmesi de tüketimi arttıran bir etmen olarak sayılabilir.

Kışın kabini ısıtmak için normal elektrikli ısıtıcı ve ısı pompası seçenekleri mevcut. Bildiğimiz klima prensibiyle çalışan ısı pompalı modeller çok daha verimli olduğu için kışın soğuk havalarda daha fazla menzil veriyorlar. Yapılan bir testte ısı pompalı ve normal elektrikli ısıtıcılı iki aynı model araç 2°C sıcaklıkta test edildiğinde ısı pompalı modelin %7.5 daha fazla menzil sunduğu görülmüş.

Mit 6: Klima açmak menzili çok düşürür

Sıcak hava sanıldığının aksine elektrikli araçlarda çok fazla menzil kaybına neden olmuyor. 20-25°C civarı elektrikli bir araç için en ideal hava sıcaklığı olsa da 30-35°C'de klima açılsa dahi menzilde dramatik düşüşlere sebep olmuyor. Klima kullanımı hava sıcaklığına, modele göre %5-15 arası tüketimi artırmakta. Tabi 40-45°C gibi ekstrem sıcaklarda artış %25-30’ları bulabiliyor.

Mit 7: Açıklanan menzil gerçekçi değil, bu menzile ulaşabilmek mümkün değil

Bir diğer mit elektrikli araçların açıklanan menzil (WLTP) rakamlarına asla ulaşamayacağı iddiası. Uygun hava koşullarında 15-25°C civarlarında ve şehir içi agresif sürüş yapılmaz ise WLTP menzil rakamlarını yakalamak ve hatta geçmek mümkün. Bu arada WLTP ölçümleri tamamen ideal koşullarda gerçekleştirilen test değildir. Kapalı bir ortamda dinamo üzerinde yapılsa bile şehir içi ve şehir dışı koşullarını simüle eden bir testtir. Test sırasında aracın hızı 131 km/h’ye kadar çıkmaktadır. Tabi ki gerçek hayat koşullarına göre bir miktar optimistik olduğu doğru ve otoyol hızlarında bu menzili tutturmak mümkün değil.

Hız tüketim ilişkisine gelirsek, malum olduğu üzere hız arttıkça aracın tüketimi de artacaktır. Çünkü hava sürtünmesi hızın karesiyle doğru orantılı olarak araca etki edeceği için hız arttıkça tüketim de katlanarak artacaktır. Ortalama olarak 120 -130 km/h hızlarda aracın menzili açıklanan menzilin %25-35 altına düşebilir. Soğuk havayla da birleşirse menzil düşüşü %50’leri bulabilir.

Mit 8: Elektrik altyapısı elektrikli araçları kaldıramaz, tamamen elektrikli araçlara geçmek mümkün değil

Yapılan hesaplamalara göre Avrupa birliği ülkelerinde 2050 yılında otomobillerin %80’i elektrikli olduğu zaman elektrik tüketiminde %9.5 artış olacağı öngörülüyor. Dünya elektrik tüketiminin 2000 yılından bugüne kadar iki katına çıktığını hesaba katarsak, bu kadar uzun bir süre zarfında bu kadar küçük artışın elektrik altyapısında sorun yaratmayacağı rahatlıkla söylenebilir. Tabi pik saatlerde araçların aynı anda şarja takılması şebekeyi biraz zorlayabilir ama bu sorun çözülmeyecek problem değil. Trafolara bir miktar yatırım yapılması gerekiyor. Ev bataryaları, V2G, V2L gibi teknolojiler sayesinde bu sorununun üstesinden rahatlıkla gelinebilir. Aşırı yükün olduğu saatlerde otomobillerin bataryaları şebekeyi besleyebilir. Akıllı şebekeler ile de talebin daha az olduğu saatlerde şarj etmek mümkün. Bunlar günümüzde dahi var olan ve kullanılan teknolojiler.

Özetle elektrikli araçlara geçiş kaçınılmaz görünüyor. Çünkü bu araçlar içten yanmalı araçlara göre çok fazla avantaja sahipler. Çevreye çok daha az zarar veriyorlar, çok daha verimliler, çok daha sessizler, çok daha az arıza çıkarıyorlar ve uzun vadede çok daha ucuzlar.

(Güncellendi: )



Haberi DH'de Gör Yorumlar ve Diğer Detaylar
Whatsapp ile Paylaş

Beğenilen Yorumlar

Tümünü Gör
58 Yorumun Tamamını Gör