Uygulama ile Aç

Fermi paradoksu: Nerede bu uzaylılar? Bilim dünyasından beş alternatif yanıt

Yaşamın kökeni ve galaksimiz hakkında bildiğimiz her şey bize Dünya dışında hayat olması gerektiğini söylüyor. Peki nerede bu uzaylılar? Bilim dünyasından Fermi paradoksuna beş alternatif yanıt.

İtalyalı fizikçi Enrico Fermi, 1950'de meslektaşları Edward Teller, Herbert York ve Emil Konopinski ile birlikte UFO fenomeniyle ilgili bir panele katıldı ve şu meşhur soruyu sordu: "Herkes nerede?". Fermi sonraki yıllarda bilim dünyasında sık sık gündeme gelecek olan hipotezini burada öne sürdü: Samanyolu galaksisinde Güneş'e benzer milyarlarca yıldız, onların etrafında on milyarlarca gezegen var ve matematiksel hesaplamalar bize bunlardan bazılarının yaşanabilir bölgelerde bulunan Dünya benzeri gezegenler olduğunu söylüyor. Dünyadaki hayatın ortaya çıkışı ve evrendeki gezegenlerin sayısı hakkında bildiğimiz her şey bize galaksinin farklı köşelerinde bizimki gibi hayatla dolu daha pek çok gezegen olması gerektiğini söylüyor. Bunlardan bazıları Dünya'dan çok daha yaşlı olacağı için, yıldızlararası seyahat edebilen pek çok medeniyet ortaya çıkmış ve bunlardan bazıları Dünya'ya çoktan ulaşmış olmalıydı. İstatiksel yaklaşım bize, etrafımıza baktığımızda pek çok yıldızlararası medeniyet görmemiz gerektiğini söylüyordu. Ama gelgelelim, arada bir gündeme gelen birkaç UFO vakası dışında dünya dışı akıllı yaşama dair elimizde net bir kanıt yoktu. Evrenin muazzamlığı göz önüne alındığında matematiksel olarak anlam verilemeyen bu durum Fermi paradoksu olarak literatüre geçti.

Fermi Paradoksunu Açıklayabilecek 5 Teori

Bilim dünyası, evrene dair anlayışımıza gölge düşüren bu paradoksu açıklamak için yıllar içinde pek çok hipotez ortaya koydu. Diğer yandan bilim dünyasında genel kabul görmemiş olgularla ilgilenen pseudo-bilim de kendi teorilerini üretti. Bu yazımızda her iki taraftan da ortaya atılan ihtimalleri göz önüne alarak bilim dünyasının Fermi paradoksunu açıklamak için öne sürdüğü başlıca yanıtları derledik: 

Hayvanat Bahçesi Hipotezi

Bu paradoks bugün Enrico Fermi ile özdeşleşmiş olsa da aslında ondan önce de bu istatiksel mantıksızlığı ortaya koyan bilim insanları oldu. Bunlardan biri de Sovyet astrofizikçi Konstantin Tsiolkovsky'di. Fermi ile aynı adımları izleyerek aynı sonuca varan Tsiolkovsky, bu paradoksu açıklamak için hayvanat bahçesi hipotezini geliştirdi. Tsiolkovsky'ye göre bugüne kadar dünya dışı varlıklar tarafından açıkça ziyaret edilmememizin sebebi, henüz buna hazır olmamamız. Evrende yıldızlararası seyahat edebilen medeniyetler olması gerektiğini söyleyen Tsiolkovsky, bu medeniyetlerin doğal gelişimimizi bozmamak için bizi kendi hâlimize bıraktıklarını, belli bir noktaya ulaşana kadar da varlıklarını gizlemeye devam edeceklerini savunuyor. Sovyet fizikçi, bu medeniyetleri bir hayvanat bahçesindeki hayvanları gözlemleyen insanlara benzetiyor. Tsiolkovsky'ye göre insanlar teknolojik, politik ya da etik olarak belli bir noktaya ulaştığı takdirde bu medeniyetler bizi varlıklarından haberdar etmeye başlayabilirler.

İlk nükleer bomba atıldıktan sonra UFO görülme sayılarında artış yaşanması ve özellikle nükleer tesislerin yakınlarında bu tarz gözlemlerin daha sık olması, Tsiolkovsky'nin hayvanat bahçesi hipotezini destekleyen bir gelişme olarak görülüyor. Çünkü nükleer silahlar gibi yıkıcı bir güç, hayvanat bahçesini gözlemleyen dünya dışı medeniyetler tarafından bahçedeki hayat için varoluşsal bir tehlike olarak görülüyor olabilir.

Galaktik Diplomasi Teorisi

Hayvanat bahçesi hipoteziyle benzer bir noktadan yola çıkarak geliştirilen bir diğer teori de bugüne kadar dünya dışı medeniyetler tarafından ziyaret edilmemiş olmamızı galaktik diplomasiye bağlıyor. Ünlü matematiksel fizikçi Eric Weinstein, yıllar içinde farklı kişiler tarafından dile getirilen bu teoriyi açıklamak için, Hindistan'ın hegemonyası altında dünyanın geri kalanından soyutlanmış hâlde yaşayan ilkel kabileleri örnek gösteriyor.

Hint Okyanusu'nda bulunan Kuzey Sentinel Adaları'nda, bugün hâlâ modern dünyadan bihaber şekilde yaşamlarını sürdüren ilkel kabileler bulunuyor. Hindistan'ın 1956'da çıkardığı karar, başka ülkelerin ya da kişilerin Sentinel Adaları'na yaklaşmasını yasaklıyor. Eric Weinstein, galaktik ölçekte baktığımızda Dünya'nın da bir Hindistan'ı olabileceğine dikkat çekiyor. Nasıl ki Hindistan başkalarının Sentinellerle iletişime geçmesine izin vermiyorsa, galaksinin bu köşesini kontrol eden egemen bir medeniyet de Dünya için benzer bir izolasyon talep ediyor olabilir.

Ayrıca bkz.

Evren daha önce söylenenden çok daha hızlı genişliyor

Evren Kadar Zaman da Geniş

İlk iki maddede paylaştığımız teoriler aslında Fermi paradoksuna yönelik nispeten alternatif açıklamalar. Bugün bir bilim insanlarına sorduğunuzda çok daha yaygın olarak alacağınız cevaplardan biri ise zamanın genişliği hakkında olacaktır. Enrico Fermi'nin öne sürdüğü gibi galaksimizde yer alan yıldızların ve gezegenlerin muazzam sayısı, galakside ortaya çıkan tek zeki medeniyetin insanlık olması ihtimalini epey düşürüyor. Ancak pek çok bilim insanına göre bu akıl yürütmeyi yaparken zamanı da hesaba katmamız gerekiyor.

Samanyolu galaksisinin bilinen yaşı 13.6 milyar yıl. Bu da galakside ortaya çıkıp, gelişip, zamanla yok olan medeniyetlerin birbirlerinden hiç haberdar olmayabilecekleri kadar geniş bir zaman. Yani Fermi'nin de öne sürdüğü gibi galaksimizde bizden başka medeniyetler ortaya çıkmış olabilir ama bu medeniyetler birbirlerinden belki de yüz milyonlarca yılla ayrıldıkları için, birbirleriyle etkileşime geçmeleri mümkün olmuyor.

Carl Sagan'ın da dediği gibi aslında uzaya baktığımızda geçmişe bakıyoruz. Bu yüzden eğer bu teori doğruysa bir gün gözlem sırasında milyonlarca, hatta milyarlarca yıl önce yaşamış bir medeniyete ya da onların kalıntılarına denk gelebiliriz. Ama galaksimizin büyüklüğü göz önüne alındığında, bunun gerçekleşme ihtimali oldukça düşük.

Teknolojik Gelişimin Felakete Sebep Olması Kaçınılmaz Olabilir

Bir önceki maddede olduğu gibi bu paradoksa daha ayakları yere basan bir açıklama getirmeye çalışan bir diğer teori de medeniyetlerin teknolojik gelişimine odaklanıyor. Bilim insanları, teknolojik olarak geliştikçe çevremizi ve birbirimizi yok etme gücümüzün de arttığına dikkat çekiyor. Bugün sahip olduğumuz nükleer silahlar bile tüm insanlığı yok etme potansiyeline sahip. Üstelik henüz gezegenlerarası bir medeniyet bile değiliz. Hâl böyleyken yıldızlararası seyahat kapasitesine yaklaşmış bir medeniyetin elindeki yıkım gücünü hayal bitmek bile zor. Bu yüzden bilim insanları, galakside ortaya çıkabilecek zeki canlıların kendilerini yok etmeden yıldızlararası medeniyetlere dönüşme ihtimalinin düşünüldüğü kadar yüksek olmayabileceğine dikkat çekiyor. Dünya'da şahit olduğumuz gelişmeler, bu tarz medeniyetlerin galaksiye yayılmadan önce kendi yok oluşlarına sebep olma ihtimallerinin oldukça yüksek olduğunu gösteriyor.

Simülasyon (Sanal Gerçeklik) Teorisi

Yaşadığımız evrenin koca bir simülasyondan ibaret olabileceği ihtimali özellikle son yıllarda sık sık dile getiriliyor. Elon Musk'ın da zaman zaman gündeme taşıdığı simülasyon teorisi, uzak bir gelecekte de olsa gerçekten ayırt edilemez simülasyonlar yaratabileceğimizi, yani bunun mümkün olduğunu söylüyor ve eğer mümkünse o zaman bunun ilk kez yaşanıyor olma olasılığı nedir diye soruyor? Musk'a göre bizim ilk, yani ana gerçeklikte yaşıyor olma ihtimalimiz olasılıksal olarak oldukça düşük.

Son yıllarda epey popüler hâle gelen simülasyon teorisi aslında Fermi paradoksuna da ikna edici bir cevap sunuyor. Fizikçi ve yazar Thomas Campbell, geçtiğimiz günlerde katıldığı Joe Rogan Podcast'te bu konudaki teorisini şöyle anlatıyor: Nasıl ki GTA gibi açık dünya oyunları ya da Sims gibi yaşam simülasyonları aynı anda tüm evreni işlemiyor, bunun yerine o sırada oyuncu ya da oyuncuların bulunduğu alanları işliyorsa, içinde yaşadığımız simülasyon (sanal gerçeklik) da yalnızca bilinç tarafından gözlemlenen alanları işliyor. Bunun dışındaki evren ise sadece gözlemlendiğinde var olan sanal bir boşluktan oluşuyor. Her sistem gibi bu simülasyon da sınırlı imkânlara sahip olacağı için, içinde var olacak karakter (bilinç) sayısının da bir sınırı bulunuyor. Eğer bu sınır 9 milyarsa, simülasyonda yaşamın olduğu tek yer Dünya demektir. Eğer 9 milyar değil de 50 milyarsa, o zaman bu sistem içerisinde Dünya gibi en fazla birkaç simülasyon daha var olabilir. Ama bu sayının kesinlikle bir üst sınırı var. Galaksinin dört bir yanında hayatın ortaya çıkmıyor olması da bundan. Hayat ortaya çıkmıyor çünkü aslında öyle bir evren yok. Aynı bir oyunda gökyüzüne baktığımızda gördüğümüz yıldızlar gibi sadece baktığımızda işlenen bir görüntüden ibaretler. En azından Thomas Campbell ve onun gibi düşünenlerin iddiası bu yönde.

Bu beş madde arasında pseudo-bilime, yani bilim dünyasında genel kabul görmeyen fikirlere en yakın olanı bu. Ne var ki bir yandan teknoloji alanında yaşanan gelişmeler, diğer yandan kuantum fiziğinin ortaya koyduğu tuhaflıklar derken, bu ihtimal de her geçen gün daha gerçekçi bir zemine oturuyor.



Haberi DH'de Gör Yorumlar ve Diğer Detaylar
Whatsapp ile Paylaş

Beğenilen Yorumlar

Tümünü Gör
3 Yorumun Tamamını Gör