2019-nCoV veya COVID-19 olarak bilinen, popüler ismiyle yeni tip koronavirüs pandemisi ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın her köşesinde hayatın olağan akışının tamamen bozulmasına sebep oldu. Pek çok üretici salgın süresince üretime devam edemedi, pek çok işletme geçici süreliğine hizmet vermeyi bıraktı ve vatandaşlar bu süreçte almaları gereken çoğu hizmete ulaşamadılar. Dolayısıyla dünyanın dört bir yanında sayısız ülkenin ekonomisi telafisi zor hasarlar aldı.
Olaylara pozitif yönlerinden bakmayı sevenler için pandeminin dünyamıza ufak da olsa faydaları yok değil. Gayri safi yurt içi hasıla düştükçe hava kirliliği seviyesi de düşüyor.
Bu yılın ilkbaharında Kuzey Hindistan'da bulunan Jalandhar kentinin sakinleri havadaki toz bulutlarının dağılmasıyla birlikte 160km (100 mil) uzaklıklarında bulunan Himalaya Dağları'nı onlarca yıldan sonra ilk defa çıplak gözle gördüler.
Düşük konsantrasyonlarda fark edilmesi hayli zor olduğu için sessiz katil olarak nitelendirilen azot dioksit (NO2) hava kirliliği ve hava kirliliğinin beraberinde getirdiği solunum yolu rahatsızlıkları denildiğinde ilk akla gelen isimlerden bir tanesi.
Dünya Sağlık Örgütü, her bir metreküp havada 40 mikrogramın (40µg / m3 ) üzerinde NO2 seviyesini toplum sağlığı için ciddi bir tehdit olarak görüyor.
Hava kirliliğinde zirveyi kaptırmamakta ısrarcı olan kentlerden biri olan Yeni Delhi'de havadaki NO2 düzeyi Mart ayında 46µg / m dolaylarında iken pandeminin en kritik günlerinin yaşandığı Nisan ayında 17µg / m3 seviyesine kadar geriledi.
Benzer şekilde Londra'da da 36µg / m3 dolaylarındaki NO2 seviyesi iki haftalık kısa bir süre zarfı içerisinde 24µg / m3'e kadar geriledi.
Elbette havadaki kirliliğin düzeyi sadece insan faaliyetlerine bağlı değil. Rüzgar hızı, yağış ve nem gibi koşullar da hava kirliliği düzeyinde yadsınamaz rollere sahipler.
Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi (CREA), COVID-19'un dünya genelinde 12 farklı büyükşehrin hava kirliliği seviyeleri üzerindeki etkisini ölçebilmek için tüm bu faktörleri hesaba katan bir model geliştirdi.
Oluşturulan geniş kapsamlı model 2017 ve 2019 yıllarının aynı dönemleri birbirleri ile kıyaslandığında, on günlük bir karantina sürecinin %27'lik bir düşüş sağladığını ortaya koyuyor. Boyutları 2,5 mikrometreden daha küçük olan ve ilk önce havaya karışıp daha sonra canlılar tarafından solunan yabancı madde partiküllerinin miktarı da %5 oranında azalma göstermiş.
Hava kirliliğinin, atmosfere bırakılan atık gazların canlıların yaşam sürelerini doğrudan etkiliyor oluşu yıllar içerisinde bir tartışma konusu olmayı bırakıp çağımızın gerçeklerinden bir tanesi haline geldi. Sadece 2016 yılında 290.000 tanesi çocuk olmak üzere 4.2 milyon kişi akciğer kanseri ve çeşitli solunum yolu rahatsızlıkları yüzünden hayata veda etti.
Hava kirliliğinde yaşanan azalma 12 metropolde 15.000 kişinin hayatını kurtardı
CREA'in yayınladığı veriler pandemi sürecinde sanayi faaliyetlerinin yavaşlayışının 12 metropolde yaklaşık 15.000 hayatı kurtardığını ortaya koyuyor. Yalnızca Yeni Delhi'de bile yaklaşık 4.600 kişi hava kirliliğinin zemin hazırlayacağı solunum rahatsızlıklarıyla hayatını kaybetmekten kurtuldu.
Tabii ki durum sonsuza kadar bu şekilde kalamazdı. Karantina sürecinde çalışmaya ve okumaya evinden devam eden milyonlarca insan eski yaşantılarına geri dönmeye başladı. Geçici olarak hizmet vermeyi bırakan üretim tesisleri de tekrar üretime başladılar. Üstelik geçmişte daha pratik olduğu için toplu taşımayı tercih eden pek çok insan artık hijyenik sebeplerden ötürü kendi araçlarını veya taksileri tercih etmeye başladı. Bu da fosil yakıt kullanımı ile ulaşım araçlarının havaya yaydığı atık gazların kat kat artması anlamına geliyor.
Bu haberi, mobil uygulamamızı kullanarak indirip,istediğiniz zaman (çevrim dışı bile) okuyabilirsiniz:
Bana çok korkutucu geliyor bunlar.