Sizin de fark edebileceğiniz gibi korku oyunları yıllar içerisinde biraz tarz değiştirdi. Yaşı biraz daha büyük olanlar Resident Evil’ın daha çok hayatta kalma temalı oyunları ya da tamamen atmosferi ile sizi içine çeken Silent Hill oyunlarıyla bu türe aşina oldu. Yıllar içerisinde de ister istemez korku türünün örnekleri değişim gösterdi. Ancak son dönemde sanki biraz tekrar bir geriye dönüş yaşıyor gibiyiz. Ne yazık ki son dönemde büyük firmaların neredeyse hepsi korku oyunu yapmaktan çekiniyor. Bu yüzden iş biraz daha küçük geliştiricilere kalmış durumda ki son dönemde korku oyunu açısından iyi diyebileceğimiz sadece birkaç tane geliştirici var. Bunlardan biri de daha öncesinde Blair Witch, Layers of Fear ve Observer oyunlarının geliştiricisi olan Bloober Team. Bugün inceleyeceğimiz oyun da Bloober Team’in yeni korku oyunu The Medium.
Yayıncılığını ve geliştiriciliğini Bloober Team’in yaptığı psikoloji korku oyunu The Medium geçtiğimiz günlerde Xbox Series X/S ve PC için yayınlandı. Ayrıca oyun çıktığı an itibarıyla da Xbox Game Pass sisteminde erişilebilir duruma geldi. Peki The Medium nasıl olmuş? Oyun bazı yönlerinden cidden fazlasıyla başarılı tatmin edici olsa da bazı kısımlar gerçekten ne yazık ki başarısız olmuş. Daha detaylı bir şekilde bakalım.
Hikaye
Her şeyden önce oyunun hikayesi ile başlayalım. Oyunda Marianne isimli medyum olan bir karakteri canlandırıyoruz. Vaftiz babası diyebileceğimiz birinin ölümünün ardından ana karakterimiz ilginç bir olay yaşar ve ruhlar alemine gidebildiğini fark eder. Tam bunu yaşadığı anda da bir telefon alır ve Thomas isimli birisi, bir otelde kendisini bulmasını ister. Otele gideriz ve hikâye tamamen başlar. Spoiler olmaması adına hikâyeyi burada keseyim ancak oynanışa değinebilmem adına hikayeden bir iki detay paylaşmam gerekiyor. Gittiğimiz otelde çok fazla insan ölmüş ve düzgün bir ölüm olmadığı için hepsinin ruhu parçalanmış. Biz de hem oteli hem de Thomas isimli kişiyi araştırmaya başlıyoruz ve oyun başlıyor. Oyunu diğer oyunlardan ayıran en temel özellik ise ruhlar diyarına gidebiliyor olmamız. Bu durum elbette diğer oyunlarda birçok kez işlenmiş bir durum ancak bu sefer karakterimiz ruhlar diyarı ve gerçek tarafta aynı anda bulunuyor. Yani ekran ikiye bölünüyor ve iki karakteri de eş zamanlı olarak yönetiyoruz. Oyunun tüm oynanış mekaniği de bu iki boyut arasındaki olaylara odaklanmış.
Oynanış
Oyunda bazen sadece gerçek boyutta, bazen de sadece ruhlar aleminde bulunuyoruz ve tek boyutta kontrol ediyoruz karakterimizi. Ancak bazen de aynı anda iki tarafı birden kontrol ediyoruz. Hangi taraftaki karakteri kontrol ederseniz edin, eş zamanlı olarak diğer taraftaki karakter de aynı şekilde hareket ediyor. Bazen diğer taraftaki karakter size gösteriliyor bazen gösterilmiyor. Dediğim gibi oyunun oynanış mekaniği de tamamen bu geçişlerde. Eğer bir tarafta ulaşamadığınız bir yer varsa diğer tarafa geçerek orada yapabiliyorsunuz. Bu geçişleri oyun içerisinde aynalar sayesinde yapıyorsunuz. Aynanın olmadığı yerlerde bu geçişler size bırakılmıyor ancak. Ayna olmayan kısımlarda yalnızca oyun istediği zamanlarda size alemler arası yolculuk yaptırıyor. Bu şekilde de oyundaki tüm bulmacaları çözüyor, giremediğiniz yerlere giriyor ve oyunu ilerletiyorsunuz. Yani baktığınızda oyun son derece doğrusal olarak ilerleyen bir oyun. Çok karmaşık gibi gelmiş olabilir ancak rahat olun gayet sade yapılmış, karmaşık değil. Oynanış anlamında bir iki ufak mekanik daha var ancak onlar da direkt olarak spoiler olur, bu yüzden o kısmı geçiyorum.
Daha önceki görsellerde de gördüğünüz gibi oyun üçüncü şahıs bakış açısına sahip ancak kamera açısı sabit. Telltale oyunlarında gördüğünüz tarzda yani kısaca. Karakterinizi sağa sola hareket ettirebiliyorsunuz ancak oyun kamera açısını kendisi sunuyor. Siz de bu esnada sadece etkileşime geçilecek eşyanın yanına gidiyorsunuz. Bu tarz bir oynanış açıkçası oyuna uymamış ancak neden böyle bir şeyi tercih ettiklerinin sebebini de daha oyunun başında anlıyorsunuz. Bulmacalar oyunun övülebilecek bir başka özelliği ancak bulmacalar oyunda çok fazla değil, oyun daha çok keşfetme üzerine ve kayıp eşyayı bulma üzerine kurulu ancak çıkan bulmacalar da sizi zorlamıyor ve keyif veriyor.
Bir korku oyunundan söz ettiğimiz için elbette oyunun nasıl bir korku deneyimi sunduğunu da söylemek gerek. Dediğim gibi oyun genel olarak keşfetme üzerine kurulu olduğu için atmosferin çok sağlam olması gerekir, eğer korkutmak için basit yollara gitmemişse. Basit yollardan kastım da karşınıza aniden çıkan şeylerle sizi yerinizden zıplatmak. Oyunda bu tarz çiğlikler yok. Oyunun gerçekten bence en başarılı olduğu noktası atmosferi. Atmosferin güzelliğini yükselten şeylerin başında da ruhlar aleminin çok güzel tasarlanması ve elbette müzikler geliyor. Müziklere sonra ayrı bir parantez açacağım. Oyun sizi genel olarak atmosferi ile korkutuyor ancak oyuna bir de sizi tedirgin edecek, daha temkinli davranmanızı sağlayacak olan bir karakter bulunuyor. Resident Evil 7’deki gibi veya Amnesia oyunundaki bir düşman var ve yer yer arşınıza çıkıp sizi rahatsız ediyor. Bu kısımda ufak bir eleştiri yapmam gerek. Bu yer yer kaçtığınız karakter veya saklandığınız karakterin olduğu sekanslar ne yazık ki çok başarılı değil. Karakter birden karşınıza çıkınca korkuyor ancak sonrasında onun hareketleri kısa izledikten sonra hep aynı şeyi yaptığını fark ediyorsunuz ve rahatça uzaklaşabiliyorsunuz. Aynı şekilde kamera açısının sabit olması da gerilimi düşürüyor. Oyundaki düşmanlara karşı da elinizden bir şey gelmiyor sadece onları anlık afallatabiliyorsunuz.
Oyunun korku kısmında aslında bir farklılık var. Bildiğiniz gibi oyunlarda ölüler diyarına gidiyorsanız veya ruhu huzura ermemiş biri varsa genelde tatsızlık çıkarır. Ancak bu oyunda size yardımcı oluyorlar. Onlarla ilgilendiğiniz kısımlar daha rahatlatıcı ve mutluluk veren kısım. Bu yüzden böyle bir farklılık olması oyunun havasını biraz değiştirmiş ve güzle bir iş çıkartmış ortaya.
Gelelim oyunun teknik kısmına. Görsel açıdan oyun ortalama üzeri diyebilirim. Özellikle ışın izleme açıkken güzel bir görsellik sunuyor ancak bu oyunun yeni nesle çıktığını unutmamak gerek ve ben açıkçası oynarken yeni nesil bir oyun oynadığımı hissetmedim. Her konsol geçişinde aslında yaşanır bu, ilk oyunlar pek de yeni nesil gibi hissettirmez. Yanlış anlaşılmasın oyunun görselliği kötü değil. Sadece çok çok iyi değil. Sadece iyi. Daha önce bahsettiğim gibi oyunda neden bu tarz bir kamera açısı kullanıldığını biraz oynayınca anlıyorsunuz. Kamera açısının böyle olmasının sebebi büyük bir ihtimalle ekranın bölünmesi durumu. Zaten sırf bu yüzden oyunun PC’deki sistem gereksinimleri biraz yüksek. Oyun karşınıza aslında birbirinden farklı iki ekran sunduğu için ve bunları aynı anda renderladığı için donanımı fazlasıyla zorluyor. Bu yüzden oyuncuya kamera açısı bakımından daha fazla özgürlük verilip iyice zorlamak istememişler. Bu arada bu dediğimi yerel co-op oyunlarla karşılaştırmayın. Ekranın ikiye bölündüğü co-op oyunlarda aynı görüntü bir kez renderlanır ve siz sadece renderlanan görüntünün içerisinde farklı yerlere bakarsınız. Bu oyunda ise birbirinden tamamen farklı iki görüntü renderlanıyor.
Müzikler ve Sesler
Son olarak bir de müzik ve seslerden bahsedelim. Oyunun müzikleri gerçekten muazzam. Aslında bu şaşırtıcı da değil çünkü müzikleri Akira Yamaoka ve Arkadiusz Reikowski tarafından yapılıyor. Yani geliştiricinin önceki oyunlarını geliştiren müzisyen ve Silent Hill’ın müziklerini yapan isim tarafından.
Aynı şekilde ses tasarımları da bir hayli güzel. Özellikle oyunda yer yer dinlediğiniz seslere göre hareket etmeniz gerekiyor. Hem bu kısımlar gayet başarılı hem de yer yer rahatsız edici. İyi anlamda rahatsız edici tabii bu oyunun korku oyunu olduğunu unutmamak gerek.
Sonuç
Tüm detayları ile birlikte toparladığımda oyun için genel olarak “iyi” yorumunda bulunabilirim. Oyunlara puan vermeyi sevmem, bunun yerine kimlere tavsiye edilebilir kimlere edilmez bunu söylemeyi daha doğru buluyorum. Bu yüzden yine aynı şekilde yapacağım.
Korku oyunu oynayamayanlar bu oyunu da oynayamaz, oyun korkutucu bir atmosfere sahip. Korku oyunu oynayabilenlere ise rahatlıkla tavsiye ederim. Farklı mekanikleri denenmiş ve bana göre deneyimlenmesi gereken bir oyun The Medium. Ayrıca oyunun Xbox Game Pass’te olması da mükemmel bir artı. Bu yüzden mutlaka deneyin derim. Yok “Ben direkt almak istiyorum Steam’deki fiyatına değer mi?” derseniz, şu anki fiyatını hak ettiğini söyleyemem çünkü oyun 7 saatlik bir deneyim sunuyor ve o fiyata bu süre kısa. Bu yüzden 100 TL civarına düştüğünde düşünebilirsiniz.
The Medium, benim oynarken korktuğum ve bu yüzden kapatmak istediğim, kapatınca da tekrar girmek istediğim bir oyun oldu.
Bu haberi, mobil uygulamamızı kullanarak indirip,istediğiniz zaman (çevrim dışı bile) okuyabilirsiniz:
Bana çok korkutucu geliyor bunlar.