Bazen öyle görünmese de bilim insanları, insanların güçlü bir iş birliği yaptığı kanısındalar. Diğer pek çok hayvanın aksine biz insanlar sadece yakın çevremizle değil; aynı zamanda genetik olarak bizden uzak yabancılarla da iş birliği yapıyoruz. İtfaiyecilerin ve hemşirelerin hayat kurtaran hizmetlerinden, sabah işe gidip gelmek ve havaalanında kuyruğa girmek gibi sıradan etkinliklere kadar; tanıdıkların ve yabancıların iyi davranışlarına ne sıklıkla güvendiğimizi düşünün. Elbette hile yapan, kendinden başkasını düşünmeyen ve tanıdıklarını kayıran insanlarla karşılaşabiliriz. Ancak biz bu davranışları sapkın olarak görme eğilimindeyken, çoğu hayvan topluluğunda bu davranışlar oldukça sıradandır.
Çok tartışılan konulardan biri, neden hayvanlar âleminin ünlü “iş birlikçisi” olduğumuzdur. Cevabın insanlarda, diğer hayvanlara kıyasla abartılı bazı özellikler olduğu düşünülmektedir: dil, zekâ, kültür, büyük cüsseli hayvanları avlama veya fazlasıyla ilgi gerektiren çocuklarımız. Bu özelliklerin, iş birliğinin evrimini nasıl etkilediğini açıklamak zorlayıcı olmuştur. Bununla ilgili teori ve tartışmalar çoğalma eğilimindedir.
Farklı kültürlerin rekabeti
Arizona Eyalet Üniversitesi antropologları Carla Handley ve Sarah Mathew tarafından Nature'da yayınlanan bir araştırma, kültürün, yabancılarla iş birliği kapasitemizi nasıl körüklediğini aydınlatmaya çalışıyor. Araştırmacılar, kültürel grup seçimi adındaki teoriyi, deneysel olarak test ettiler ve onayladılar. Teori, kültürel olarak farklı toplulukların rekabet etmesi ve topluluklara rekabet faydası sağlayan özelliklerin yaygınlaşması temeline dayanıyor. İş birliği de tam olarak böyle bir özelliktir. Bireyler için maliyetli olabilse de topluluklar için faydalıdır.
İnsanlar göç ettikleri zaman, sosyal öğrenme yoluyla yeni çevrelerindeki popüler davranışları kültürel olarak edinebilir. Bu yüzden çok fazla göç etseler bile, kültürel toplumlar farklı kalabilir. Bu, seçilimin grup üzerinde etkili olabileceği ve iş birliği gibi gruplar açısından faydalı olabilecek davranışların gelişebileceği anlamına gelir.
Mathew, “İnsanlar, kültürel olmanın iş birliği yapmamıza yardımcı olduğu algısına sahip. Bizim burada gösterdiğimiz, kültürün, toplumların farklı olmasına; bu yüzden de rekabet etmesine yol açtığıdır. İronik olarak iş birliğimizi şekillendiren de toplumlar arasındaki bu rekabettir.” dedi.
Teoriyi değerlendirmek için Kenya’da saha çalışması yapıldı
Handley ve Mathew, teoriyi değerlendirmek için Kenya’da göçebe çobanlar arasındaki kültürel çeşitliliği ve iş birliğini incelediler. Kuzey Kenya'daki kurak savanada, yarı göçebe geçim pastoralizmi uygulayan dört etnik gruba (Borana, Rendille, Samburu ve Turkana) yayılan 9 klandan 759 kişiyi değerlendirdiler. Bu gruplar; mera, su kuyuları ve hayvancılık için birbirleriyle yoğun olarak yarışırlar. Araştırmacılar -tahmin edildiği gibi- kültürel davranışların ve inançların, toplumlar arasında büyük ölçüde değişken olduğunu buldular. Gözlenen kültürel çeşitliliğin %10 ila 20'si rakip toplumlar arasındaydı. Fakat bu toplumlar arasındaki genetik çeşitlilik %1’den daha azdı. Bu da “kültürel grup seçimi”nin gerçekleşme potansiyeli olduğunu gösterdi.
Antropolog Carla Handley, Kenya'da Turkana insanlarının yanında (ASU)
Daha sonra insanların kimlerle iş birliği yaptığını incelediler ve iş birliklerinin, kültürel grup üyelerine yönelik olduğunu fark ettiler. İnsanlar; kültürel değerlerini, inançlarını ve normlarını bu insanlarla paylaştıkları sürece, kendilerini diğerleriyle iş birliği yapmak zorunda hissediyorlar.
Handley, "Çalışma, konuştukları dil açısından farklı dört etnik toplum/grup arasında ve içinde, iş birliğinin nasıl işlediğini inceleyen, 'kültürel grup seçimi'nin deneysel bir saha çalışması olarak benzersiz." dedi ve konuşmasına “Geri adım atmak, iş birlikçi eylemin fazla görülmediği ve 'gayri meşru' şiddetin kabul gördüğü küçük ölçekli toplumlarda, çatışma söyleminin yeniden şekillenmesine katkıda bulunabilir.” şeklinde devam etti.
Bulgular, insanların iş birlikçi olmalarına karşın, bunun hâlâ sınırlı düzeyde olduğunu ve küresel ölçekli sorunların çözümünde pek de işlevsel olmayabileceğini gösteriyor. Yani kendimizi iklim değişikliği ve salgın hastalıklar gibi faktörlerin etkisinden kurtaracaksak, yenilikçi düşünceler gerekiyor.
istediğiniz zaman (çevrim dışı bile) okuyabilirsiniz:
Bana çok korkutucu geliyor bunlar.