Cyberpunk 2077’nin çıkış tarihinin yaklaşması ile birlikte bildiğiniz gibi birçok cyberpunk temalı oyun gördük. Bazıları gerçekten bir hayli başarılıydı ancak bazıları da öylesine yapılmış gibiydi. Şu anda da geçmişe göre çok daha fazla cyberpunk temalı oyun gördüğümüzü söyleyebiliriz ancak bu sayı Cyberpunk 2077’nin başarısız çıkışından dolayı düşmüş olabilir. Cyberpunk 2077 bana evrenin kendisinden ziyade türü açısından istediğim keyfi vermedi. RPG beklerken açık dünya oyunu çıkması karakterimiz üzerinde çok fazla seçeneğe sahip olmamamız biraz oyundan uzaklaştırmıştı beni. Ancak her ne kadar kıyaslamak doğru olmasa da bugün çıkışını yapan The Ascent, bana Cyberpunk 2077’nin yaşatamadığı birçok keyfi yaşattı ve bu açlığımı doyurdu diyebilirim.
Yayıncılığını Curve Digital’in yaptığı, geliştiriciliğini ise Neon Giant’ın yaptığı The Ascent bugün çıkışını yaptı. Ben de yaklaşık iki hafta önceden oyunu oynama fırsatı buldum. Her şeyden önce oyunun cyberpunk temalı açık dünya RPG oyunu olduğunu belirteyim, incelemeye öyle geçelim.
Üstten görünümlü bir bakış açısına sahip olan The Ascent, cyberpunk bir temaya sahip ancak uzaylıların da olduğu daha uzak bir gelecekte geçiyor. Aslında oyunun evreninden bahsetmişken hikaye ile başlamak iyi olabilir.
Hikaye
Göğe doğru yükselen ve galaksinin dört bir yanından gelen yaratıklarla dolu bu metropolün tamamı The Ascent Group'a ait. Yani klasik cyberpunk hikayesi de oyunda bulunuyor. Siz de dahil olmak üzere bölgedeki herkesi köle gibi çalıştıran bu şirketin işçisi rolünde oynuyorsunuz. Ancak bu klişe senaryo oyunun daha başında değişiyor ve The Ascent Group’un kapandığını ve kimsenin bu konuda bir fikri olmadığını fark ediyorsunuz. Hikaye bu kısımda biraz ilginçleşiyor ancak birkaç saat sonra açık konuşmak gerekirse hikayede kaybolup gidiyorsunuz. En azından bende öyle oldu. Ana konu dışında detaylara çok da girmedim, çok fazla ilgimi çekmedi. Ancak her şeye rağmen evrenin güzel yaratıldığını söyleyebilirim ara ara keyifli yan hikayeler karşıma çıkmadı değil. Ayrıca oyun hikayeyi ara sahnelerle sunuyor, aynı Baldur’s Gate 3’te olduğu gibi.
Grafikler Cyberpunk Hissiyatını Pekiştiriyor
Oynanış kısmına geçmeden önce grafik ve seslerden de bahsetmek gerek. Oyunda RTX desteği var ve RTX’in özellikle cyberpunk bir evrende ne kadar güzel durduğunu tekrar belirtmek gerek. RTX haricinde oyunun grafikleri de gayet başarılı. Üstten bakış açısına sahip olduğu çok fazla detaya odaklanamıyorsunuz ki oyunun detayları da gayet güzel tasarlanmış. Özellikle kaplamaların başarılı olduğunu söylemek gerek. Bu kadar grafiğin performans konusunda sorun yaşatacağını düşünüyordum ama oyun benim bilgisayarımda gerçekten çok akıcı bir deneyim sundu. Bir hayli şaşırdığımı ekstra olarak belirteyim.
Oyunun sesleri konusunda çok net bir eleştirim olacak. Seslendirmeler evet güzel, oyunun sesleri de güzel ama müzikler hiç olmamış. Böylesine bir evrene çok güzel parçalar beklerdim ama hiç akılda kalıcı veya sonradan dinlemek istediğim şarkı olmadı ne yazık ki.
Oynanış Çok Keyifli
Gelelim oyunun en can alıcı noktasına, yani oynanış kısmına. Oyun benim için bu kısımda işte Cyberpunk 2077’yi birçok açıdan tamamladı ve inanılmaz keyif verdi. RPG elementlerini burada örnek gösterebilirim. Oyunda yarattığınız karakteri ve güçleri istediğiniz zaman gerekli oyun içi dükkana giderek sıfırlayabiliyorsunuz. Yani istediğiniz zaman bambaşka bir karakteri oynayabiliyorsunuz. Oyun genel olarak ateşli silahlar üzerine kurulu ancak el bombası, ekstra güçlü yumruk ve bunlar gibi ekstra yetenekler ile genişliyor. Oynanış olarak da tempolu bir yapıya sahip olduğu için aksiyon kısımlarının inanılmaz keyifli olduğunu söylemem gerek. Genelde küçük minyon dediğimiz düşmanlarla savaşsanız da zaman zaman boss diyebileceğimiz güçlü düşmanlar da geliyor.
Oyunun eşya lootlama kısmı da yeterli seviyede. Oyunda “Şu silahı bulmalıyım.” Gibi bir yaklaşımınız olmuyor ancak her yeri lootlamak istiyorsunuz. Lootladığınız zaman da silahlar dışında kıyafet veya size ekstra güç veren çeşitli nesneler bulabiliyorsunuz. Dediğim gibi oyunun aksiyon kısımları çok keyifli.
Son olarak şunu belirteyim. Tüm oyunu isterseniz 3 arkadaşınızla birlikte co-op olarak oynayabiliyorsunuz. Bunu da kesinlikle tavsiye ederim çünkü co-op oynayınca oyunun eğlencesi çok iyice artıyor.
Puan
Sonuç olarak The Ascent’i çok sevdiğimi söyleyebilirim. Kesinlikle yılın oyunu diyebileceğim bir oyun değil ancak muazzam derecede keyifli. Özellikle aksiyon kısımları ve evreni sebebiyle beni kendine bir hayli bağladı. Oyun bugünden itibaren Xbox Series X|S, Xbox One ve PC için erişime açılmış durumda. Oyunun fiyatı aslında gayet uygun ancak oyunun Xbox Game Pass’e dahil olduğunu belirtmekte fayda var.
0 puan için her şeyiyle kötü rezalet bir oyun, 10 puan için eksiksiz muazzam bir oyun ve 5 puan için de ortalama bir oyun dersek, The Ascent için puanım 8 olur. Puan olmadan son bir cümle kurmam gerekirse de “Oyunun tarzı ilginizi çekiyorsa mutlaka deneyin.” derim.
Bu haberi, mobil uygulamamızı kullanarak indirip,istediğiniz zaman (çevrim dışı bile) okuyabilirsiniz:
sonsua kadar sürecek o video
harbiden sıktı bu video
ya yeni video ekleyin ya da bu videoyu kaldırın
1 yaz kısa süre kullanım için ideal,
Hawli
Çok eğlenceli görünüyor :))
Baya eğlenceli görünüyor :)
Eğlenceli görünüyor
mars için birebir :)
Son derece farklı bir alet :D
çöp
türkiyede satılmıyor mu daha?
@ccguven evine giren surilere yemek olmuş ilk işleri yemek değilmiş...
Yine mi piramit ( sürekli gördüğüm masonik sembolleri vurguluyorum, istatistikleri bilelim, yerlileriyle iş yapmayalım )
Yurtdışı fiyatı bile 9k olunca insanın hevesi kaçıyor
Benim oğlana alayım bi tane
Efsane Türkiye’ye gelse alırım..
O ışık efektleri sadece yanlarda değil üstte de olmalıydı. Böylece tabancayı kullanan, kafasını yana eğmek zorunda kalıp, fıtık olmaz.
Mukemmel bir silah acaba ne kadar hızlı atıyor. [resim] [resim]
Fiyat makul olsa efsane olur gerçekten ya.