Mars’ın kolonileştirilmesi, medeniyetimizin yakın gelecekte gerçekleştirmeyi umduğu hayallerinin belki de en önemlisi. 1950’lerde ufak teorik düşüncelerle ortaya çıkan Mars yolculuğu fikri, Ay’a ilk ayak basılmasının ardından 1980’lerde ciddi bir motivasyon kaynağına dönüştü. Mars yolculuğu ve Mars’ın yaşanabilir hale dönüştürülmesiyle ilgili ilk ciddi bilimsel çalışmalarda bu tarihlerde literatürde yer etmeye başladı. 1990’lara gelindiğinde ise Mars yolcuğu, insanoğlunun gözünde artık sadece bir zaman meselesiydi. Mars’ta kolonileşme ve ekonomi oluşturma gibi pek çok konu belgesellerde, konferanslarda, forumlarda, TV programlarında alenen konuşulur ve tartışılır hale gelmişti. Hatta birçok bilim insanı Mars’a ilk insanlı yolculuk hakkında tahmini tarihler veriyordu. 1980’lerde ilk insanlı Mars yolculuğu tahminleri 2005 yılını işaret ediyordu. Mars ile ilgili bilimsel araştırmaların sayısı arttıkça ve işin içine girildikçe bu yolculuğun pek kolay olmayacağı ortaya çıkmaya başladı. Tahmin edilen tarihler süreç içerisinde 2000’lerden 2030’lu yıllara çekildi. Bugün ise pek çok araştırmacı gerçekçi ve işlevsel bir Mars yolculuğunun 2035’lerde olabileceğini öngörüyor. Kurum ve kuruluşlar ise araştırmaları hızlandırarak bu tarihin mümkün olduğunca erkene çekilmesi için büyük çaba sarf ediyorlar.
Mars yolculuğu pek çok açıdan yüksek teknoloji, çok sayıda ağır ve maliyetli bilimsel araştırmalar gerektiriyor. İlk aşamalarda tamamen mekanik ve mühendislik bilimi açısından yapılan araştırmalar revaçta iken günümüzde Mars yolculuğu ile ilgili sayısız alanda araştırmalar yapılıyor. Nanoteknoloji, süper iletkenler, malzeme bilimi, biyoteknoloji, medikal araştırmalar, psikoloji, kimyasal reaksiyonlar, astrofizik ve astrobiyoloji bu alanlardan sadece birkaç tanesi. Mars-500 projesi de multidisipliner bir vizyonla Mars yolculuğunda merak edilen birçok soruya cevap aramak amacıyla 2000’li yılların sonlarında karşımıza çıkmıştı.
Mars-500
Mars-500 projesi Avrupa Uzay Ajansı (ESA), Rusya ve Çin’in birlikte yürüttüğü, Mars yolculuğunu sürecinde astronot ve kozmonotların yaşayacakları ağır izole koşulları simüle eden bir takım deneylerden oluşuyor. Bu deneyler 2007 – 2011 yılları arasında sürdü ve üzerine 500’den fazla araştırma yayınlandı. Günümüzde ise Mars-500 deneylerinin sonuçlarına yönelik araştırmalar hala yapılmaktadır.
Mars-500 deneylerinin en önemlisi ve geniş kapsamlısı 520 gün boyunca süren Mars yolculuğundaki koşulları taklit eden ortamlarda denekleri birçok açıdan inceleyen final deneyiydi. Üç Rus, bir Fransız, bir Kolombiya asıllı İtalyan ve bir Çinliden oluşan denek grubu tamamen 27-38 yaş arası erkeklerden oluşuyordu ve Mars yolculuğunu taklit eden koşullar içerisinde 520 gün boyunca gözlendiler. Deney 1 hafta hazırlık, 8 ay gidiş, 1 ay Mars yüzeyinde yerleşim ve 8 ay dönüş olarak 4 aşamadan; deney düzeneği ise, yaşanabilir modül, medikal modül, Mars modülü ve depolama modülü olarak 4 bölümden oluşuyordu. Denekler her bölümde planlanan süre kadar vakit geçireceklerdi. Modüller gerçeğiyle birebir sıcaklık ve atmosfer koşullarını sağlıyorlardı. Modüllerde herhangi bir cam, pencere ve belirlenen yöntemler dışında dışarı ile iletişim kurulabilecek bir araç yoktu. Hatta deneklerin, araştırmacılarla radyo sinyalleri üzerinden haberleşmesi bile gerçekçi olması açısından 20 dakika gecikmeli yapılıyordu. Denekler modüller içerisinde, aynı gerçek senaryoda olduğu gibi suya istedikleri zaman; meyve suyu, kola gibi içerisinde kalori barındıran içeceklere ise belirlenen sayı ve sıklık sınırında ulaşabiliyorlardı. Çeşitli yiyecekler hazır veya yarı-hazır durumda deneklere sunuluyordu. 30 yaş altı ve üstü denekler için günlük kalori alımı olarak farklı menüler hazırlanmıştı. Denekler için ortalama %15 protein, %33 yağ ve %51 karbonhidrat içeren özel menüler oluşturulmuştu. Denekler doğrudan duş alamıyorlardı; aynı gerçek koşullardaki gibi farklı yöntem ve teknolojiler ile vücutlarını temizliyorlardı.
Araştırma sonuçları
Moskova’da gerçekleştirilen bu önemli deney, koşulları açısından oldukça başarılı bir taklitti ve oldukça çok sayıda araştırmacının ilgisini çekmeyi başardı. Deneyler çok sayıda değişken tarafından yeniden incelendi. İnsan bedenine ait biyolojik parametreler teker teker deney doğrultusunda araştırma konusu oldular. Bu araştırmalar içerisinden sosyal ve psikolojik çalışmalar da kendine yer buldu. Özellikle deneklerin psikolojisi ve davranışlarındaki değişmeler önemli bir konuydu ve kayda değer sonuçlar üretmeyi başardı. Deneklerden iki tanesi yüksek oranda stres ve fiziksel yorgunluk belirtileri gösterdiler. Uyku bozukluğu, uykusuzluk, kalitesiz uyku ve gündelik yorgunluk belirtileri gözlenenler arasındaydı. Deneyin 17. ayında davranış bozuklukları ve psikolojik sıkıntılar deneklerde ortaya çıkmaya başladı. Bu belirtiler çalışmaların vurguladıkları arasında ortak noktalardı.
2018 yılında yayınlanan yeni bir araştırma ise deneklerin bedensel kompozisyonlarında değişimlere odaklanıyor. Bu araştırmada deneyin başlamasından 7 gün önce alınan sonuçlar ile deney sürecinde elde edilen sonuçlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşup oluşmadığına bakılmış. Araştırma sonuçlarında 417. günün sonunda deneklerin vücut kütlelerinde ve vücut kitle endekslerinde anlamlı sayılabilecek düşüşler gözlenmiş. Farklı şekilde 249. gün ile 417. gün arasında açlık şeker ölçümlerinde kayda değer artışlar yine elde edilen bulgular arasında. Yağ kütlesinde ise anlamlı bir fark gözlenmemiş. Bunun dışında pek çok biyolojik değişken üzerinde gözlemler yapan araştırmacı egzersiz programı ve bireysel aktiviteler ile vücut kompozisyonu ve metabolizma arasındaki ilişkinin incelenmesinin, oluşturulacak önlem planları için gerekli olduğunu belirtmiş. Daha iyi bir egzersiz ve bireysel aktivitenin, bedendeki ve metabolizmadaki değişimlerin etkisini düşüreceğini, kalp problemleri gibi risklerin ortaya çıkmasını bir miktar engelleyeceği araştırmacının tavsiyeleri arasında.
istediğiniz zaman (çevrim dışı bile) okuyabilirsiniz: